28 Şubat 2014 Cuma

bir film: sol ayağım

Güzelim Cuma gününün tadını çıkarmak için Aylinin de erken yatmasını fırsat bilip izlemek istediğim filmi izledim sonunda :)
Sol ayağım kitabını okuduktan çok sonra filminin de olduğunu öğrenince sevindim. ve ilk fırsatta filmi izledim.
kitap ile birebir aynı olmamakla birlikte olaylar benzer yönde ilerliyor. Beyin felçli doğan Chris Brown sol ayağını kullanabildiğini fark ediyor ve bunu resim çizmek ve yazılar yazmak için kullanıyor. daha sonra çok yetenekli bir yazar oluyor. tabi karakterin duygusal yaşantısına da bolca yer veriliyor, bizdeki gibi küçük Emrah modunda olmasa da :)
benim film den aldığım mesaj ise birincisi haline şükret Gülcan tüm organların sağlam işliyor, ikincisi de ulan elin oğlu bu haliyle bile neler başarıyor sen bir de kendine bak oldu :D


imbd:7,8
irlanda yapımı
daniel day lewis başrolde

24 Şubat 2014 Pazartesi

evim çiçek açtı :)

      artık daha doğal beslenme kararımın yanında balkonsuz evimde ne kadar mümkünse yeşillenmeye karar verdim :)

       dün toplantıdan eve dönerken uzaktan pembe bir çiçek gördüm dükkanın birinde yaklaşınca yapraklarının birkaçının sarardığını gördüm, fiyatını sordum, abi, bunu başka alırsan hediye veririm dedi, bir de mor menekşe aldım yanına oh mis :)

    ilk iş bunlara az biraz gübre eklemek olacak. e tabi bir de sevgi göstermek lazım cancağızlara :)

he bu arada kılıç çiçeğim de ağlıyor deyince eşim dumur oldu, çiçek ağlar mı ya dedi :) e dedim büyüyor yapraklarından su süzülüyor, ağlıyor derler :)
     



22 Şubat 2014 Cumartesi

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: hazır yoğurttan vazgeçtik sonunda

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: hazır yoğurttan vazgeçtik sonunda: yeni yeni planlar var aklımda:) artık biraz daha doğal yollarla beslenmeye çalışacağım. ilk adımım evde yoğurt :) yıllardır açık süt alma...

hazır yoğurttan vazgeçtik sonunda

yeni yeni planlar var aklımda:)
artık biraz daha doğal yollarla beslenmeye çalışacağım. ilk adımım evde yoğurt :)

yıllardır açık süt almak için eşimi ikna etme çabalarım hazır yoğurtların içinde olduğu itiraf edilen kimyasal maddelerle ilgili haberler yardımıyla da sonuç verdi.

süt ürünleri üreticisinden dehşet verici itiraflar:

http://www.gidahareketi.org/Sur-Urunleri-Ureticisinden-Dehset-Verici-Itiraflar-143-haberi.aspx

ayline bebek sütünden gün aşırı yoğurt mayalıyordum zaten.

güvenilir bir kaynaktan organik süt de bulduk sonunda. ve iki haftadır yoğurdumuzu evde mayalıyoruz.
  tadına doyum olmuyor doğrusu :)
ilk önce sütü bir güzel kaynatıp soğuttum 

sütün kaymağını başka şeylerde kullanmak üzere ayırdım :)

kavanozlara mayalayıp üstünü örttüm şuan battaniyeye sarılıp uyudular :D

19 Şubat 2014 Çarşamba

bu aralar popüler tartışma devlet okulu mu özel okul mu? bir öğretmen olarak...

    bir öğretmen olarak devlet okullarındaki eksiklik ve olumlu özelliklerin farkındayım, yalnız özel okullarla ilgili çok fazla deneyimim yok.
   şöyle ki, devlet okulunda sınıf mevcutları çok kalabalık, okulumun çevresi sosyo-ekonomik şartları çok kötü olan insanlarla dolu. ailevi problemler had safhada. bu nedenle çocukların psikolojileri genelde bozuk ve bu nedenle çalışma motivasyonları yüksek değil. çoğunun hedefi bile yok geleceğe dair. 9. sınıfa gelip adını yazabilen ama soyadını söyleyemeyen öğrenciler, 21i 3e bölünce 4 kalan bulan öğrenciler, 8 ile 11i toplamak için 5 dakika uğraşan öğrenciler.. bunlar örneklerden birkaçı. demem o ki devlet okullarında olumsuzluklar , eksiklikler öğrenciyi de öğretmeni de eğitim-öğretimden soğutabiliyor.
    ama devlet okullarındaki bu eksiklikler bazen öğrenciyi tam tersi etki ile ders çalışıp sivrilmeye motive edebiliyor. öğrenciler arası her açıdan seviye farkı olmadığı için öğrenciler kendilerini psikolojik yük altında hissetmiyorlar.
bir de genellikle çocuklarını devlet okuluna gönderen ailelerin genel cümlesi: çocuğun okumaya niyeti varsa zaten üniversiteyi kazanır derler.
  bir de devlet okuluna gönderip ekstradan çocuğunu özel ders, dershane ya da özel enstrüman kurslarına gönderen veliler var özel okula göndermek yerine.
       özel okulların teknolojik kaynakları çok sağlamdır. sınıflar tam donanımlıdır genelde. spor odaları, kütüphaneler, konferans salonları, müzik odaları, dil sınıfları, kültürel-sportif gezileri vs vs vs.
sınıf mevcutları daha azdır (okulumda 60-70 kişilik sınıflar olduğunu göz önüne alırsak) bu nedenle öğretmen, öğrencilerle çok daha rahat ilgilenebilir. bu nedenle kişisel farklılıklara verilen önem daha büyüktür.
bunun yanında özel okullarda arkadaş ortamının çok iyi olmadığı, öğrencilerin at yarışında gibi eğitilmeye çalışıldığı, rekabet ortamının öğrenciyi yıprattığı, sırf başarılı olsunlar diye öğrencilere olmadık cezalar verildiği söylenmektedir.
                  ek olarak bir anımı anlatmak istiyorum: üniversitede iken hocamız bize bir ödev vermişti, bir devlet okulu ve bir özel okulun bir ingilizce dersine girip hem kayıt tutup hem gözlem yapacaktık. çorluda önce bir kolejin 4. sınıf ingilizce dersine kabul edilmiştim. sınıfa girdim yabancı bir öğretmen önce dersini işledi. çocuklarda telaffuz harika. sınıfta gürültü yok. disiplin problemi yok, dersin sonunda öğretmen haydi şarkı söyleyelim deyince öğrenciler alkışlarla sevinçlerini belli ettiler, ayağa kalkıp el-kol hareketleriyle ingilizce şarkılarını söyleyip dersi bitirdiler.
      daha sonra yine çorluda bu sefer bir devlet okulunun 6. sınıf ingilizce dersine kabul edildim. öğretmen benim gibi Marmara Üniv. mezunu idi. sınıfa girmemle başıma ağrı girmesi bir oldu. sınıfta bir gürültü, bir curcuna, hocada bir sinir.. genelde öğrencilerin haylazlık yapmaya çalışması ve öğretmenin onları bağırarak susturmaya çalışması ile geçti dersin çoğu, ve tabi seviyeleri de kötü idi.
      o devlet okulundaki öğrenciler mevcudu az, olanakları fazla bir okulda olsa idi belki de onlar da çok iyi ingilizce öğreneceklerdi, kim bilir.
        Özetle, 6 aylık bir bebek annesi ve devlet okulunda ingilizce öğretmeni olarak kişisel görüşüm her ikisinin de artı ve eksileri var. ve ben hala kararsızım kızımı ilerde hangi okula göndereceğim diye.
     siz ne dersiniz? :)




18 Şubat 2014 Salı

ufak tefek kaçamaklar

 







Sanki İstanbul'da yaşamıyorum da başka bir yerden uzun bir aradan sonra İstanbul'a gezmeye gelmişim gibi hissettim kendimi :)

    sinemaya, tiyatroya gitmeye başladık bir de. bu konuda başarılarımızın devamını diliyorum :)

     Gaziosmanpaşa'ya yıllar sonra medeniyet geldi ve bu yıldan itibaren büyüklere de tiyatro gösterimleri başladı. Haftasonu gündüz seansına gittik biz de, tabi tiyatrodan çıkar çıkmaz ben Aylin'i özledim diye eve bir gidişimiz vardı kaça kaça görülmeye değer :)

 

12 Şubat 2014 Çarşamba

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: kitap Şehir Romantiğinin Günlüğü

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: kitap Şehir Romantiğinin Günlüğü: yine bir Buket Uzuner serisi... öncelikle kitaptan en çok etkilendiğim kısımdan bahsetmek istiyorum. SOLAMİA: GÜNEŞİN KIZI.... Onun hep a...

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: kitap: ermiş

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: kitap: ermiş: halil cibran Lübnanlı filozof, şair ve ressam..  resimlerle geçinmiş bir süre. Rodinden ders almış. fakirlikten 48 yaşında ölmüş ama kendini...

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: kitap renklerden moru

YOK YOK (yarat, oyna, keşfet).: kitap renklerden moru: yazar: alice walker pulitzer ödüllü kitap  öğretmen arkadaşıma kahvaltıya gittiğim bir gün benim kitap okuma aşkımı bildiği için beni çal...

kitap renklerden moru

yazar: alice walker
pulitzer ödüllü kitap

 öğretmen arkadaşıma kahvaltıya gittiğim bir gün benim kitap okuma aşkımı bildiği için beni çalışma odasına götürdü ve kitaplarını gösterdi, boş durur muyum kaptım iki tane kitap: biri ermiş, diğeri renklerden moru.
 bu kitap daha ilk sayfadan bir duraksattı beni, noluyor dedim, daha ilk sayfadan kitaptaki olaylar bitti galiba.
ilk önce yanılgıya düştüm. dedim ki küçük emrah filmleri bile bu kadar arabesk değildir heralde.
okudukça yanıldığımı gördüm.
çok katmanlı bir kitaptı oysa okuduğum.
zenciler, hayatları, kökenleri, din, misyonerlik, eğitime verilen önem, gurur, dik başlılık, tercihlerin sonuçlarını göğüsleme, yardımlaşma, hayaller, savaşlar, sevgiler, kısacası yaşam ağacının dallarından her bir parçası verilmiş kitapta.
şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemiyordu açıkçası.
her kitap ayrıdır, her kitabın verdiği tat ayrıdır tabi ki ama bazen bazı kitapların sanki birbirinin kopyasıymış gibi hissedersiniz. bu kitap tamamen kendine has bir kitaptı. yazarı tebrik etmek gerek.

internetten araştırdığım kadarıyla kitap mor yıllar adıyla filme çekilmiş. izlemek gerek.

- bilirsin insan kendine bir soru sordu mu arkası gelir artık. bir soru, bir soru daha derken iyice dalarsın. ben de neden sevgiye gerek duyuyoruz diye sordum önce.

8 Şubat 2014 Cumartesi

kitap: ermiş

halil cibran Lübnanlı filozof, şair ve ressam..  resimlerle geçinmiş bir süre. Rodinden ders almış. fakirlikten 48 yaşında ölmüş ama kendini hep sevgiye adamış..

 kendimi daha tutamasam kitabın yarısını buraya yazacaktım :)
ben şimdiye dek bu kitabı nasıl okumadım ayıp bana :)

-- .. sevginin tutsağı olmayın, sevginizi kullanarak birbirinizin üstünde baskı kurmayın.
-- herşeyi kendine çağıran deniz, beni de çağırıyor, gitmeliyim.
-- kimbilir kaç kez yelken açtınız düşlerimde. ve işte tam uyanmıştım ki , geldiniz, oysa uyanmışlığım en derin düştür benim için.
-- karşısındakine kendinden başka hiçbir şey vermez Sevgi, ve kendinden başka hiçbir şeyi de geri almaz.
-- şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte ama ikinizin de birer yalnız olduğunuzu unutmayın.
çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır.
-- çalıştığınız zaman akıp giden saatlerin fısıltılarını içinde müziğe dönüştüren bir ney'e benzersiniz.
--sevinciniz, gerçekte peçesini kaldırmış kederinizdir.
-- ne zaman ki günleriniz ihtiyaçları düşünmeden ve geceleriniz de bir pişmanlık ve tutkuyla dolu olmadan geçer, işte ancak o zaman özgür olabilirsiniz.
-- düşünceniz ve hırsınız, engin denizlere açılmış olan ruhunuzun dümeni ve yelkenleridir.
-- içinizdeki iyiden söz edebilirim ama kötüden edemem,
çünkü kötü, kendi açlığı ve susuzluğu nedeniyle işkence çeken iyiden başka nedir ki?
-- biz gezginler, hep en yalnız yolları aramışızdır, bir günü bitirdiğimiz yerde yeni bir güne başlamayız; ve hiçbir şafak, grubun battığı yerde bulamaz bizi.

6 Şubat 2014 Perşembe

kitap Şehir Romantiğinin Günlüğü

yine bir Buket Uzuner serisi...
öncelikle kitaptan en çok etkilendiğim kısımdan bahsetmek istiyorum. SOLAMİA: GÜNEŞİN KIZI....

Onun hep acelesi vardı, koşarak soluk soluğa yaşıyor, aceleden ve dikkatsizlikten sık sık düşüp yara-bere içinde kalıyor, ama hemen kalkıyor, sonra hiç durmadan yeniden koşuyordu.. .. Bir şeylere yetişmek ya da kaçırdığı bir şeyi bulmak için belki de.. Hep acelesi vardı....
 
   İşte beni ve hayatımı anlatan cümleler... Bazen diyorum bu acele beni mahvedecek.. Ama ne çare, ben de böyleyim işte.. Hep acelem var, hep bir yerlere yetişmeye, bir güne birçok şey sığdırmaya çalışıyorum, beni tanıyan bilir, 6 aylık bir kızım var, hem ona bakmak, hem okulda öğretmenlik yapmak, ev işleri, 3 öğün 3 çeşit yemeğine tatlısına varana dek uğraşmak, her gün en az yarım saat kitap okumak, çevremdekilere vakit ayırmak, en az yarım saat yürüyüş, ud çalışmaları vs vs vs... tabi bazen pilim bitmiyor değil, bazen değil bunların hepsini yapmak kolumu kaldırasım bile gelmiyor.. ama az enerjimi topladığım zaman hepsine tam gaz devam.. eee hayat kısa, belki de babamı daha 48 yaşında (bana göre çok erken yaşta) kaybettiğim içindir bu dolu dolu yaşama telaşı.. bir de bebek sahibi olunca e kendime de vakit ayırmalıyım çabası ile boş kalan bir dakikayı bile değerlendirmeye çalışıyorum...
     aynı bölümden biraz daha:
    Gencecik bir yaşlı, yorgun bir genç...
   Farklılığı onu yabancılaştırırken , yabancılaştıkça yalnızlaşıyor. Yalnızlık ruhunu vahşileştirirken, vahşileştikçe farklı birisi oluyor... Sonra yeniden... Tekrar ve tekrar... 
     --- Bir yerlerde belki çocukluğunda bir şeyler yitirmiş, çok fena yaralanmış, bir türlü dikiş tutmuyor yarası artık...

Kitaptan diğer yazılar:
·         kendi arzularına kendi engel olanlar, arzularını gerçekleştirenlere öfkelenirler.
·         bisikletle afrikayı gezen hülya koç
·         nadir Paksoy
·         uzaklar ile dolaşan Atasoylar
·         marco polo, evliya çelebi, macellan, swiftin gülliveri, kristof kolomb…mayakovski
·         seyyahı turistten ayıran en belirgin özellik, gezmeyi iş edinmesidir. (hülya koç)

·         alpay kabacalının ‘türk gezginlerinin gözüyle yedi deniz, beş bucak’


4 Şubat 2014 Salı

usta blogçular bi el atıverin gariii

bloğumun izleyiciler kısmında şöyle bir uyarı var:

We're sorry...
This gadget is configured incorrectly. Webmaster hint: Please ensure that "Friend Connect Settings - Home URL" matches the URL of this site.

problemi çözmeye çalıştım ama beceremedim bana yardımcı olacak olan var mı?


3 Şubat 2014 Pazartesi

kitap okuma şenliği ocak ara karnesi ben bitirdim ki !

14 ocak tarihi itibarıyla ben şenlik olayını bitirmiş bulunmaktayım gururla söyleyebilirim :) 
keşke bir sonraki hemen başlasa, şenlik bahanesi ile baya gaza gelmiştim, şimdi saldım kendimi, 15 tatilde olmama rağmen randımanlı kitap okuyamıyorum maalesef, inşallah hemen toparlarım bu durumu :)
   gelelim son rapora:
6. Kategori (15 puan): Türk edebiyatında klasik kabul edilen bir roman okuyanlara.
sinekli bakkal- halide edip adıvar- 448 syf
10. Kategori (25 puan): Yasaklanmış bir kitap okuyanlara.
don kişot- cervantes- 263 syf
12. Kategori (25 puan): Yayınlanmış en az beş kitabı olan bir yazarın ilk kitabını veya romanınıokuyanlara.
huzur- ahmet hamdi tanpınar- 491 syf
 bu ayki toplam puan: 65 puan
bu ayki toplam sayfa: 1202 syf


ÖZETLE:
1.altın kitaplar: dan brown -cehennem 
2.kütüphane ve sahaflardan: gizemli coğrafyalar- orhan kural
3.hayvan ismi bulunan: ölü erkek kuşlar 
4.600 sayfa üstü: gülün adı-umberto eco
5,Nobel ödüllü: yüzyıllık yalnızlık- gabriel garcia marquez
6,türk klasiklerinden: sinekli bakkal- halide edip adıvar 
7. okumadığınız ülke edebiyatından: italyanca aşk başkadır-meave binchy
8,sinemaya uyarlanmış kitap: silahlara veda
9,içinde kış ismi geçen: sarıkamış
yasak kitap: don kişot- cervantes
Atatürk ile ilgili kitap: selanik’te sonbahar-tuna kiremitçi
en az 5 kitabı olan ilk kitap:huzur-ahmet hamdi tanpınar
13,biyografi: kaplumbağa terbiyecisi
okuma-yazma öğrendiğiniz yıl: bir ses böler geceyi-ahmet ümit
üçleme: alacakaranlık serisi- stephenie meyer 
okudum :) 
bir sonraki şenlikte buluşmak üzere :)

kitap: bir siyah saçlı kadının gezi notları

     buket uzuner sevdiğim yazarlardan. söz konusu bir de gezi olunca dayanamadım 3 kitabını da aldım gezi yazılarıyla ilgili.  gezi deyince aklımıza gezi olayları da gelmiyor değil tabi ama bahsettiğim seyahat anlamındaki gezi ;)
        üniversitede iken gezdiği yerlerle ilgili yazılarını toplamış burada yazarımız. bölüm bölüm ilerliyor kitap. o kadar alışmışız ki kronolojik yada herhangi bir sıralama olayına sanki bölümler arası kopukmuş gibi geldi bana.
    ama yazara imrenmedim değil hani, tam kafamdaki üniversite yaşamı cebinde 20 dolarla finlandiyaya yaşamaya gitmek gibi.... diyeceksiniz ki sen hiç gezmedin mi üniversitede iken, evet gezdim ama daha çok şehir içi geziler oldu benimki.. yurtdışı şimdilik bir hayal benim için. üniversitede iken work and travel'a başvurup önkayıt ücretini ödemiştim, yerim ve görevim belli olmuştu ama babamın hastalığı nedeniyle iptal etmek zorunda kalmıştım. bir daha da fırsat olmadı, hayaller başka bahara inşallah :)
    gelelim kitaba:

   *  iskandinav ülkelerinde siyah kafalı olmanın küfür gibi olduğunu
  *  Rudolf Nilsen'in ünlü bir şair olduğunu
   *   ispanya'da yılbaşında 12ye 1 kala, 12 tane üzüm yemenin adet olduğunu
* pakistanlıların tam bir Türkkolik olduğunu
* Filandiyada 60binden fazla göl olduğunu
öğrendim bu kitaptan.


      * insan kendi isteklerini gerçekleştirebildiği sürece, karşısındakine toleranslı olur.