30 Aralık 2013 Pazartesi

biten yılın muhasebesi, yeni yılın çizelgesi

bu haftaki blog modasına ben de uydum. bu yıl çok ama çok hızlı geçti benim için.hayatımda yer bırakacak iki önemli hadise. hamilelik ve aylin im.
yaşamadığım kadar çok mutlu anlar yaşadım bu iki şey sayesinde. ve yorulmadığım kadar çok yoruldum, hiç evde kalmadığım kadar evde vakit geçirdim. ve bu nedenle yapmadığım kadar temizlik ve yemek tarifi yaptım :)
yeni arkadaşlar dostlar edindim. bazı arkadaşlarımdan uzak kaldım. uzakta kaldım. hayata bakış açım değişti. artık herşeye öncelikle bir anne gözüyle bakıyorum, annelik içgüdüsü ve koruma güdüsüyle. ve olmadığım kadar çok duygusal oldum bu yıl.
tabi yıpranmadım değil, mesela hamilelik ve lohusalık nedeniyle artık daha hassas ve sabırsızım, daha kolay sinirlenebiliyorum bazı şeylere. bu hoşuma gitmiyor açıkçası.
bu yıl bolca kitap okudum evde çok oturmanın etkisiyle ve bolca da film izledim.
     gelelim 2014'e:
     hayallerim var ve planlarım herkes gibi yeni yıla girerken:
    artık daha çok değer vereceğim zamana. daha az zamanda daha çok işler yapacağım :)
    Aylinime bolca zaman ayıracağım ve onun gelişimi,sağlığı, mutluluğu için elimden gelen herşeyi yapacağım
     tabi kendime de vakit ayıracağım. ud kursuna devam edeceğim mesela.
   bu yılki kitap planım en azından her haftaya bir kitap şeklinde yani tahminen toplam 52 kitap.
   ve her haftaya 1 film, toplam 52 film.
   bu yaz hamilelik nedeniyle tatil yapamadım. bolca tatil yapacağım maddi imkanım el verdikçe, bunun için de ucuz ama daha uzun süreli tatili tercih edeceğim.
   daha çok sosyalleşeceğim yeni yılda. arkadaşlarıma daha çok vakit ayıracak, onlarla daha çok gezip tozacağım ve yeni arkadaşlar katacağım hayatıma.
    en azından ayda 1 sinema/tiyatroya gitmeye çalışacağım bu yıl.
   ve her gün yeni birşeyler öğrenmeye çalışacağım.
    her gün mutlu olmak için kendime bir neden bulacağım. bunu hatırlatmak için kendime ara ara bu yazıyı okumam gerek sanırım :)
   daha sakin olacağım bundan sonra ne de olsa eleştiri ve sinir bana pek de bir şey katmıyor sonuçta. ben ne yaparsam yapayım bazı şeyleri değiştiremem değil mi? ;)
  sağlığıma dikkat edecek, sağlıklı beslenecek ve her gün 10 dakika da olsa spor yapacağım ve kilo kontrolünü ele alacağım, malum hamilelik emzirme derken saldım kendimi iyice :) ve tabi biraz daha moral olsun diye biraz daha bakımlı olmak lazım değil mi? :)
    aslında yeni yıl sadece bizim toplumumuzun dediği gibi gevurlara (!) özenerek kutlanan bişey değil bence, herkesin yeni hayaller yeni planlar kurmak için beklediği bir dönüm noktası, herkesin hayatına bir kez daha bakmak ve çeki düzen vermek için kolladığı bir fırsat ve allah tarafından bize gönderilen bir uyarı aynı zamanda :bakın zaman geçiyor ona göre, ayağınızı denk alın, iyi şeyler yapın! diye :)
   hepimizin ömrünün daha güzel geçmesi dileğiyle, kalın sağlıcakla, seneye görüşürüz :P

29 Aralık 2013 Pazar

kitap: yeniay

yazar:stephenie meyer
sayfa:440
kategori,3leme
haftasonu evde hasta hasta yatarken 3 günde bitirdim bu kitabı.
bu seride edward bellayı korumak ona zarar vermeyi önlemek düşüncesiyle terk etti, bella depresyona girdi, ve yakın arkadaşı jacob sayesinde kendini biraz daha iyi hissetmeye başlamışken jacob'un vampir düşmanı bir kurt adam olduğunu öğrendi.
bella kendini uçurumdan denize attığında edward onun intihar ettiğini düşünüp o da kendi varlığına son vermeye kalktı.
bu kitabın da filmini izledim. kitabı okuduktan hemen sonra filmini izlemek gerçekten hoşuma gidiyor. filmi olan kitapları okuduktan sonra filmi izlemek gayet iyi bir fikir ;)

mastit denen kabussss...

gece 5.30da yorgan altında olmama rağmen titreyerek uyandım. önce kötü bir rüya görmüştüm, onun etkisinden titrediğimi sandım. sonra titremeye bulantı ve baş ağrısı eşlik etti. ayakta durdukça mide bulantım arttı.
      o an sol göğsümde ağrı ve şişlik hissettim. aylini sol göğsümden emzirmeme rağmen ağrı ve şişlikte bir değişiklik olmadı, pompa ile göğsü azaltmaya çalıştım ama titreme ve bulantı yüzünden ayakta duramadığım için çorap ve kazak giyip yatağa girdim en az bir yarım saat titredim. ateşim 38.5 idi.
      sabah halsizlikten yataktan çıkamadım. hüseyin farenjit olduğumu düşündü, malum öğretmen hastalığı.. az biraz kendimi toplayınca bir bardak açık çay içip hastaneye gittim.
  ve tahmin ettiğim gibi mastit.... dr. antibiyotik yazdı ve emzirmeye engel teşkil etmiyceğini söyledi, ek gıdayı biraz azaltıp sık sık emzirmemi ve sağmamı söyledi, yalnız bugun pazar olduğu için nöbetçi eczane peşinde koşmak istemedim. eve geldim ve hemen yattım. aylin karşımda tam 5 dakika gözünü kırpmadan bana baktı, bebekler her şeyi hissediyor gerçekten.
    biraz uyuduktan sonra ateşim düştü ve bu sefer ılık suyla havluyu ıslatıp göğsüme kompres yaptım sabaha nazaran daha iyiydim.
   akşam saatinde göğsümü ovarken içinde yumruk gibi kitle fark ettim. ovdukça azcık da olsa küçüldü.
   hala halsizlik var üstümde ve bütün gün yatıp uyumama rağmen uyuma isteği..
   bir de ağrıyan göğsü emzirmek acı veriyor ama tedavinin en önemli kısmı bolca emzirmek ve süt sağmak her ne kadar az süt gelse de..

28 Aralık 2013 Cumartesi

aylinimle ek gıda macerası

     fıstığım artık 6. ayına girdi ve tam 6. ayına girdiği gün fark ettim ki artık benim bıdık sütümle doymuyor eee artık büyümeye başladı ve hareketlendi de.
    bunu ilk önce kabullenmek zor oldu. her annede olan duygu. sanki kızımın bana artık ihtiyacı kalmamış gibi salakça bir duygu, suçlulukla karışık neden sütüm yetmiyor duygusu... ve aynı zamanda panik.. dedim ki gazamız mübarek ola.. biz de başlıyoruz serüvene.
    doktor bana işe başlayacağım zaman yavaştan başlayabilirsin demişti bir ay önce ben de buzlukta biraz süt stoğum olduğunu söyleyince onu bitir öyleyse sonra başla dedi.
    sabah labne peynir-dut pekmezi-cicibebe-ıhlamur/rezene karışımı, öğlen sebze çorbası, ikindi yoğurt, akşam meyve püresi ve bu akşamdan itibaren de muhallebi.
  bugüne kadar herşeyden seve seve yedi, hatta kaşığı yetiştiremiyorum diye kızdı bile ama bugün hem diş kaşıntısı hem de kakanın sertleşmesi nedeniyle doğru düzgün bir şey yemek istemedi ve huzursuzluk yaptı. kayısı suyu kaynatıp verdim. yarın sabah da aç karınla sağ zeytinyağı vereceğim yumuşatması için.
diş kaşıntısı için de filesine meyve-sebze dilimi veriyorum, çok seviyor zilli.

 

26 Aralık 2013 Perşembe

kitap:alacakaranlık

kategori: 3lü kitap serisi
yazar: stephenie meyer
sayfa sayısı:407
              bu sıralar yaşadığım beyin ve vücut yorgunluğu nedeniyle kemal tahir 3lemesini okumaktansa tabiri caizse ergenus kitabı okumayı tercih ettim.
             aslında bu kitapları okumak için baya geç kalmış sayılırım. hele ki filmlerini çok önce izlememe rağmen.
           liseli genç kız bella boşanmış annesinin yanında yaşarken annesi birine aşık olur ve annesini biraz yalnız bırakmak için babasının yaşadığı kasvetli yağmurlu şehre taşınır. burada yakışıklı vampir Edward'a aşık olur.
         kitap heyecan verici ve akıcı. okuması kolay oldu. bunca yoğun tempoya rağmen ancak 4 günde bitirebildim kitabı.

22 Aralık 2013 Pazar

yorucu günler arasında okunmaya çalışılan kitap: yüzyıllık yalnızlık...

pinuccia şenliğinde nobel ödüllü kitap kategorisinde seçtiğim bu kitap, yazar: gabriel garcia marquez, sayfa sayısı 354
bu kitap beni zorladı ne yalan söyleyeyim, yarısından sonra eski dikkatimle okuyamadım kitabı. kafa da yorgun olunca ağır geldi kitap. psikolojik olarak da kaldıramadım nedense. sırf şenlik için bitirmeye çalıştım yoksa bi kenara koyup daha sonra okuyacaktım.
bolca sosyal içerikli ve toplumun bütün prototiplerini içeren kitap aslında okunmaya değer ve kaliteli ama ben bir süre sonra dikkatle takip edemedim kitabı.
kadın karakter ursula'ya hayran olduğumu söylemeliyim. tam soğukkanlı, vakar, güçlü kadın örneği. ailedeki bol erkek sayısı da dikkat çekici. bolca jose, aureliana var kitapta karakterleri karıştırmamak için tablo çizilmiş kitabın başına ama ben gene de zorlandım baya.  bu arada internette kitapla ilgili neler var diye bakarken şunu buldum : :D

https://eksisozluk.com/yuz-yillik-yalnizliktaki-isimlerin-karistirilmasi--4000647

kitabın adı da çok etkileyici olduğu için okuduğumu görenlerden ilginç yorumlar da aldım bu arada.
yazarın kendi çocukluğundan etkilenip 15 yılda yazdığı bu kitap topluluk içinde yalnızlık çeken bir sülaleyi anlatıyor.

18 Aralık 2013 Çarşamba

yaşasın pinucciadan hediyem geldi!

bugün çok mutlu oldum. pinuccia kış okuma şenliği 1. ay turunda 3. olduğum için kazandığım hediye kitap geldi :)
teşekkürü borç bilirim :)

16 Aralık 2013 Pazartesi

kitap: bir ses böler geceyi

pinuccia'nın kış okuma şenliğinde bulmakta en çok zorlandığım bölümlerden biri, okuma yazmayı öğrendiğiniz yıl yayınlanmış bir kitap okuma idi.
1994te yayımlanan ahmet ümit 'bir ses böler geceyi' cep boy 218 sayfa.
  Ahmet Ümit'in birçok kitabını okudum. ve genel olarak bunu da beğendim. süha adlı ana karakter cipiyle yolda giderken bir kaza yapar ve bir mezara çarpar, mezarın boş olduğunu görür. bir köye girer ve cemevinde toplanan ahalinin ortasında mezardan çıkarılan tabutu görür.


- unutma, cesurlar genellikle cahillerden çıkar.
- hemen günahla korkutma beni. bizim inancımızda hoşgörü temel esastır, ceza çok sonra gelir.
- bir sofunun en büyük hizmeti insan yetiştirmektir.
- sırrını herkese aşikar eyleme.

13 Aralık 2013 Cuma

kitap: sarıkamış

tam da havalara uygun bir kitap oldu bu.. bu kitabın etkisinden olsa gerek bu sefer neredeyse hiç soğuktan şikayet etmedim.
adında kış mevsimi olan yada kışla ilgili bir kitap kategorisinde bulunan bu kitabın yazarı ismail bilgin, sayfa sayısı 279.

                 tarihimizde enver paşa ve hırsının sonucu 90 bin şehidimizin donarak şehit olmasını konu ediyor kitap adından da anlaşıldığı üzere...
         ben ki tarihimizin haklı mücadelelerinden gurur duyan biriyim bu kitabı okurken binlerce askerimizin yok yere yollarda ailelerinden sevdiklerinden uzakta can çekişerek ölmelerine çok ama çok üzüldüm.
          bu kitap tarihi roman tarzında yazılmış. Faik Çavuş ve yanındaki halk adamı Ziver karakterleri ana karakter olarak verilmiş. arada bir aklından kaçmak düşüncesi geçen çavuş vicdanına yenik düşüp bir kez kaçma girişiminde bulunur ama hemen geri döner.
                 cahil halk adamı Ziver'in savaşla ilgili bilgelik dolu cümleleri ise çok hoşuma gitti.
                  bunun haricinde Yakup adlı erin kar nedeniyle kör olması, onu sırtında taşıyan Faik çavuşa yük olmamak için kendini uçurumdan aşağı atıp intihar etmesi beni derinden etkiledi.
         erlerin açlıktan ölmemek için atların yemlerini yemesi, hatta bazı erlerin atların dışkılarındaki arpaları karda temizleyip yemesi, bazılarının çarıklarını kesip yemesi, bazılarının da ağaç kabuklarını, çam ağacındaki çam balını yiyerek hayatta kalmaya çalışması, kahraman Nene hatunun elinde kalan son yarım torba unu erlere getirmesi, hatta erlere yemek pişirmek istemesi...... erlerin soğuktan donmamak için gece atların yem torbalarını kafalarına geçirip ısınmaya çalışması..... erlerin günlerce kar görmesinden bıkıp taze toprak kokusunu, sıcak banyoyu, güneşin altında ısınmayı, sıcak çorba içmeyi özlemesi... bir çok erin humma hastalığından ölmesi..... bir grup Rusun teslim oluyoruz yalanıyla erlerimizi oyuna getirip onlara ateş etmesi....
          altını çizdiğim yerler:
   - ah karşımda vatan namına bir kabristan,yatıyor şimdi...Nasıl yerlere geçmez insan... M.A.ERSOY
  - havlamayan köpek, sürüye kurt getirir derler.
  - bizim orda atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.



11 Aralık 2013 Çarşamba

yaşasın kış okuma şenliği!!!

eveet bu ay pinuccianın kış okuma şenliğinde 3. oldum ve ödül kitap kazandım :)))
kitabın adı: Rıza Kıraç'tan "Babam Freud'u Bilmeden Öldü" 
heyecanla bekliyorum hediyemi :)
nazar etme nolur çalış senin de olur :D
şaka bi kenara diğer aylarda aynı performansı gösteremeyeceğim zira çalışmaya başladım :(((
ama yine de durmak yok yola devam :)
http://pinucciasbooks.blogspot.com/2013/12/okuma-senligi-ks-2013-birinci-ay.html

9 Aralık 2013 Pazartesi

okuma şenliğine dahil edemediğim kitap: tanrı daima tebdil-i kıyafet gezer

           laurent gounelle 'nin yazdığı bu kitabı iki günde bitirdim. hem akıcı olmasından dolayı hem de eşim bir öğretmen arkadaşından aldığı için bir an önce geri vereceğini söyleyerek beni sıkıştırdığı için. ben okumadan onu geri verseydi içimde kalırdı zaten :) bu nasıl bir kitap oburluğuysa :D
aslında okumam gereken uzun bir liste var pinuccianın kış okuma şenliği nedeniyle ancak bu kitabı o listede okumadığım kategorilerden birine dahil edemedim maalesef..

                kişisel gelişim tarzı bir kitaptı bu. ben lise ve üniversite yıllarında haddinden fazla gelişim kitabı okumuş ve açıkçası artık genelde bu kitapların aynı tarzından sıkılmaya başlamıştım. bu kitapta da tabi bazı klişe kişisel gelişim cümleleri yok değil ama genele baktığımda kitabı beğendim. bazı cümleler çok hoşuma gitti. ve kitabın bazı yerlerinde çok heyecan verici çok şaşırtıcı olaylar gelişti.
-         --yaşam kimi zaman haksızdı. acısını çektiğim güven eksikliğini çocukluğum açıklıyordu kuşkusuz. bunun sorumlusu ben değildim. ama ben maruz kalıyordum.
----       ‘’Sınavla karşılaştığımızda genellikle öfke ya da umutsuzlukla tepki gösteririz; bize haksızlık gibi gelen şeyi haklı olarak reddederiz. Ama öfke sağırlaştırır, umutsuzluk kör eder. Bize sunulan büyüme fırsatını kaçırırız. Bu durumda sert darbeler ve yenilgiler birbirini izler. Üzerimize çullanan şey kader değildir, mesajını yenilemeye çalışan hayattır.’’
kitabı merak edenlere okumasını şiddetle tavsiye ederimm ;)

7 Aralık 2013 Cumartesi

kitap: selanik'te sonbahar

pinuccie kış okuma şenliği Atatürk ile ilgili kategoriden.
yazar: tuna kiremitçi
sayfa:286

Tuna Kiremitçi'nin Atatürk'le ilgili kitap yazması daha kitabı okumadan garip gelmişti bana, nitekim kitabı okuyup bitirince de ne kadar garip bir düşünce olduğunu anladım.
bir yazar ne hakkında yazıyorsa genelde, ondan pek şaşmamalı bence. Tuna Kiremitçi aşk romanı yazarı, öyle de kalmalı.
Atatürk olmasaydı mantığına dayalı, aşk ile tarihin harmanlanmaya çalışıldığı bu romanla ilgili olumsuz önyargı ve yorumları okuduktan sonra başladığım için olsa gerek ben de pek beğenmedim kitabı.
bir kere tarihimizde önemli yer etmiş Atatürk, Latife ve Fikriye karakterlerinin değiştirilmesi çok garip geldi bana. mesela Fikriye'nin uyuşturucu kullanması gibi.... neyse kitabı okumayanlara çok fazla bilgi vermeyeyim.
kitapla ilgili yapabileceğim tek yorum: GARİP BİR KİTAP!!!

3 Aralık 2013 Salı

PİNUCCİA KIŞ OKUMA ŞENLİĞİ 1. AY ARA KARNESİ

Pinuccia'nın kış okuma şenliği kapsamındaki 1. aydönümümüzün raporunu veriyorum efendim :)
işte okuduğum kitaplar: 

1. kategori:10 puan: altın kitaplar yayınevinden çıkan bir kitap okuyanlar: cehennem-dan brown -574 syf.



2. kategori:10 puan: kütüphaneden ödünç alınmış veya sahaftan satın alınmış  bir kitap okuyanlara: :gizemli coğrafyalar- orhan kural-260syf.


3. karegori: 10 puan: adında bir hayvan adı olan bir kitap okuyanlara: ölü erkek kuşlar- inci aral -429 syf.




4. kategori: 15 puan: 600 sayfadan uzun bir kitap okuyanlara: gülün adı- umberto eco -740 syf. 


7. kategori: 15 puan: hiç okumadığınız bir  ülke edebiyatından bir kitap okuyanlara: İtalyanca aşk başkadır- meave binchy -415 syf.


8. kategori: 20 puan: sinemaya uyarlanmış bir kitabı okuyup filmini izleyenlere :silahlara veda-296 syf. hemingway



13. kategori: 25 puan: bir biyografi veya otobiyografi okuyanlara : kaplumbağa terbiyecisi-emre caner-342 syf. 

1 AYDA
TOPLAM OKUNAN KİTAP: 7
TOPLANAN PUAN: 105
OKUNAN SAYFA SAYISI: 3056
TEBRİKLER! :)


bu da bitti :) kitap: kaplumbağa terbiyecisi

     
biyografi türü:    
cep boy 342 sayfa olan bu kitabı (emre caner yazar) 2 günde bitirdim. okuması kolaydı tabi ki :)
           osmanlının geri kalmışlığının sorgulandığı ve yurtdışına öğrenci gönderildiği bir dönemde yaşar Osman Hamdi bey.
en ünlü tablosu kaplumbağa terbiyecisi


          babası tarafından hukuk okumaya Paris'e gönderilen Osman Hamdi hukuğu sevmez ve resime Paris'teki sanat hayatına aşık olur, bunu güçbela  babasına mektup ile bildirir, korktuğu başına gelmez ve babası bu konuda onu destekler.
          Paris'te kaldığı dönem boyunca bu şehre aşık olur ve kıyaslama ile Osmanlı'nın ne kadar geri kaldığını görür.
          babası tarafından eğitimi bittiği gerekçesi ile İstanbul'a geri çağrılır ve yıllarca Osmanlı'da üst rütbelerde görev yapar. Bu geri kalmışlığa çözüm bulmak için elinden geleni yapar ömrü boyunca.
       ama asıl hayali resimdir hep. fırsat buldukça resimle ilgilenir. o zaman Osmanlı'da tabu olan portreler çizmeye devam eder. yapılan eleştirilere kulak asmaz.
           İstanbul'da Sanayi-i Nefise adlı sanat akademisi ve Arkeoloji Müzesi açar, bunlarla ilgili her çalışmada önayak olur millete, devlete. Oryantalismden ayrılmadan batılılıaşma, medenileşmedir asıl amacı. ve birçok yol kat eder dolu dolu bir hayat geçirir.
     en sevdiğim kitap türlerinden biridir. tarihi romanlar. özellikle osmanlı beylerinin kültür sanat alanındaki ilerlemeleri ile ilgili olanlar :)
    bu yüzden bu kitabı çok sevdim, çok akıcı buldum ve çabucak bitirdim.
   şiddetle tavsiye ederim :)
tabu yıkan mihrap tablosu
tabu yıkan bir tablo daha mihrap önündeki kız
osman hamdi beyin resim hocası Gerome'nin oryantalist bir tablosu
en ünlü tablolardan biri abı hayat çeşmesi
osman hamdinin müdürlüğünü yaptığı çinili köşk
Gerome'nin en ünlü tablosu halı tüccarı
osman hamdi çağdaşlarından şeker ahmet paşa nın bir tablosu
istanbul arkeoloji müzesi











1 Aralık 2013 Pazar

kitap: ölü erkek kuşlar

Pinuccia'nın kitap okuma şenliğine katılırken farkında olmadan her kitaba 3 gün kuralını koymuştum, ama bu kural bozuldu, neden mi?
     çünkü 1 hafta önce işe başladım ve sorumluluklar gittikçe artmaya başladı. ev, iş, bebek, ud kursu, spor derken kitap okumaya daha az zaman ayırabildim bu hafta. ama biraz daha düzene girecek, söz :)
     neyse efendim gelelim fasulyenin faydalarına:  :)
    bu hafta adında hayvan ismi olan kategorimi hallettim ve İNCİ ARAL'IN 429 SAYFAlık ÖLÜ ERKEK KUŞLAR kitabını okudum.
bu arada hayvan isimli kategorinin beni epey uğraştırdığını da söylemeden geçemiycem :) sonunda okulun kütüphanesinden arkadaşlarımın yardımıyla buldum bu kitabı.

    daha çok bir aşk romanına benzemesine rağmen arka planda inceden inceye toplum kurallarını, evliliği, kadın-erkek ilişkisini, kadın-erkek soso-rollerini eleştiren bir kitap.
    zaman zaman sanki sırf kitap yazmış olmak için yazılmış havasını hissetsem de sabredip kitabı bitirdim, iyi ki de öyle yaptım, gene de genel olarak beğendim kitabı.
    kocası ve sevgilisi arasında kalmış, tercih yapamayan, ikisinin da sahiplenmesini istemeyen, huysuz, karamsar bir kadın vardı karşımda SUNA. SU ve NA'nın bol kapışmalı sahneleri, içsel çekişmeleri, iki erkeğin arasında kalıp yıpranmışlığı etkiledi beni. arada kadını pataklayasım da gelmedi değil bazı bölümlerde :) eee sen de çok oluyorsun ama şimdi tokadı yiycen benden diye yorum yaptım bazı yerlerde :)
 kitapta etkilendiğim bazı yerler:




bir sonraki kitaba kadar kalın sağlıcakla :)

24 Kasım 2013 Pazar

bir film-bir kitap: GÜLÜN ADI

kış okuma şenliğindeki kitapların her birini 3 günde bitirmeyi adet edinmiştim ama bu sefer mümkün olmadı zira kitabım 600 küsür sayfa kategorisindeki 740 sayfalık GÜLÜN ADI adlı kitaptı.


yazar: umberto eco
sayfa:740
can yayınları
 
öncelikle kitabın pek de kolay olmadığını itiraf etmeliyim. tam kitabın ortalarındayken filmini izledim ve olaylar bana daha açık gelmeye başladı. film kitabı okumamı basitleştirdi ve film çok etkileyici idi. sean connery filmleri genelde kalitelidir zaten :)

    kitap hristiyan alemindeki bazı tarikatların sapkın özelliklerini inceden eleştiriyor. ve manastırda gecen bir cinayeti işliyor.
    yazar kitabın adını baştan 'manastırda cinayet ' olara koymayı düşünmüş ama kitap sadece cinayet odaklı olmadığı için adını dğiştirmeyi uygun görmüş ki bence de çok iyi yapmış. çünkü bence de tek odak noktası cinayet değil dediğim gibi Hristiyanlıktaki tarikatların eksiklik ve yanlışlıkları gibi geldi bana.
   Çömez Adso efendisi William ile manastıra cinayet gizemini çözmek için çağırılıyor, gittiklerinde pek de hoş karşılanmıyorlar. zira william manastırdaki kitaplığa girmek istiyor ama bu isteği reddediliyor, bu yüzden william ile adso kütüphaneye gizlice girip kitapları inceliyorlar.
     baştan tek bir cinayeti çözmekle yükümlü william üst üste gerçekleşen birkaç cinayetten sonra daha da zor durumda kalıyor.
   bu arada çömez Adso fakir bir köylü kızıyla yakınlaşıyor ama bundan pişmanlık duyuyor sonra. daha sonra bu kız cinayeti çözemedikleri gerekçesiyle gelen engizisyon mahkemesi tarafından suçlu olmamasına rağmen cadı olarak niteleniyor.
     efendi williamın zekasından etkilendiğimi itiraf etmeliyim.
     kitapta deccalden sıkça bahsediliyor.
     kitapta çokça geçen bir konu da gülmek. gülmek hiç hoş karşılanmıyor burada.
      ----kitapta etkileyici  ya da yanlış bulduğum bazı bölümler:
   
      -araç gereçler doğanın maymunu olan sanatın ürünüdür. (syf 39)

     - gerçeğin gücü öyledir, tıpkı iyilik gibi kendiliğinden yayılır. (50)

     - kitap kolayca incinebilen bir yaratıktır. zaman geçişi acı verir ona, kemirgenlerden kötü havalardan beceriksiz ellerden korkar.

      - insan gereğinden çok konuşarak da, gereğinden çok susarak da günah işleyebilir. (139)

      - ciddi şeylerin ardından şaka yapmana izin verildi, ancak bunu belli bir ağırbaşlılıkla yapmana. (196)

      - siz gülmeye gülüyorsunuz, ama gene de gülüyorsunuz. (198)

     - gündüz uykusu bedenin günahı gibidir, ne denli çok işlenirse o denli çok istenir. gene de insan kendini mutsuz hisseder; aynı zamanda hem doygun hem de doymamış (228)

     - bu dünya tipik bir labirent gibidir. girişi kolay, çıkışı çetindir. (230)

     - yalnız güçlüler, gerçek düşmanlarının kimler olduklarını her zaman açık seçik olarak bilirler. ( 276)

     - latince 'put' anlamına gelen idolüm sözcüğü... (298)

     - aşk acısı çeken iyileşmek istemez ( 456)

     - gerçek bizi özgür kılar (503)

     - bir bilginin ilk görevi yabancı dil öğrenmektir ( 511)

     - hiç kimse katil değildir, ilk suçu işleyinceye kadar (513)

     - içimde kötülük olmaksızın günah işledim. (531)

     - deliler ve çocuklar her zaman gerçeği söylerler (553)

     - kitabın iyiliği okunmasındadır (556)

    - basit insanlar her zaman herkes için bedel öder. (569)

    - deccalin gelmesi gerçekten yakındır, çünkü onu engelleyecek hiçbir bilgi kalmadı. (681)


 

 

23 Kasım 2013 Cumartesi

günden kalemime düşenler.1

-yarın öğretmenler günü ve  benim en güzel hediyem Aylinimin 4. ayını bitirip 5. ayına düşmesi olacak :)
-aklımda soru(n)lar cirit atıyor. yarın büyük gün iznim bitiyor. ve sanırım bana okul yolları görünüyor.

içimde hala bir kararsızlık, daha çok erken değil mi bebeğimi bırakıp okula gitmek için????

bensiz nasıl uyur, karnı tam doyacak mı? daha izin alsam mı? ama maaştan da kesinti oluyormuş...

bir yandan son sınıf dil sınıfı öğrencilerimi bırakmanın verdiği vicdan azabı..onlar bu yıl sınava girecekler, yanlarında olmam lazım...

5 aydır evde oturmaktan sıkıldım, ama Aylinimi bırakasım gelmiyor hiç, sanki ölüme gidiyormuşum gibi, abartıyorum farkındayım ama hep o annelerin içindeki, sanki ona benden iyi kimse bakamazmış gibi geliyor hissi...


işe başlarsam diye nolur nolmaz alışveriş yaptım bugün malum çok kilo aldım ve eski kıyafetler olmuyor. aynada kendime bakınca bir hoşnutsuzluk.. yok yok bu böyle olmayacak sütten kesilmeden ama acilen rejime başlamalıyım, karar verdim, yarın büyük gün, yarından sonra hem okula hem rejime başlıyorum, yani inşallah .. :D

18 Kasım 2013 Pazartesi

kitap: bir film/bir kitap: silahlara veda


ilk önce silahlara veda (tadas blinda pradzia) filmini izledim ve açıkçası ününe rağmen film çok da ilgi çekici gelmedi bana. savaş zamanı zengin kız fakir oğlan aşkının yanı sıra savaşın haksızlığı, zengin ve güçlü ile fakir ve haklının mücadelesi mesajları veriliyordu filmde. birkaç iyi sahne dışında çok da etkileyici bulmadım filmi. beğendiğim bir iki cümle oldu filmde:

- atlar insanlardan daha iyidir, herşeyi anlarlar, sana ihanet etmezler

- ne zamandan beri güvensizsin?
-dostum olanların ihanetine uğradığımdan beri.
 bunun gibi bir iki sosyal mesaj içerikli güzel cümle vardı filmde.

***** filmin olumsuz ön izlenimi ile kitaba başladım. ve ilk birkaç sayfa beklediğim gibi çok yavan gitmesine rağmen kitabın ortalarına doğru biraz daha ilgi çekici gelmeye başladı olaylar. Savaşta ilkyardım görevlisi olan Tenente ile hemşire Catherine'nin aşkı düz ve yalın bir biçimde anlatılıyordu. ama aşkları bu dünyada gerçekleşmesi beklenemeyecek kadar sorunsuz anlatılıyordu. hiçbir tartışma yok, hiçbir kıskançlık, görüş ayrılığı yok. bunlar olsaydı aşkları biraz daha inandırıcı gelebilirdi.
     savaşla ilgili sahneler biraz daha heyecanlı verilebilirdi. sonuçta biz millet olarak efsanevi savaş sahneleri anlatımına alışığız :)
 kitapta da filmdeki gibi savaşın kötü olduğu sıkça bahsedilmiş.
ve savaşta bu kadar çok şarap içilebilmesi de bana garip geldi, bizim Kurtuluş Savaşında askerlerimizin bazı öğünleri aç geçirdiğini düşünürsek, kitapta savaşta bile çok sıkıntı çekilmediğini görürürüz :)
   Kitabın Catherine'nin ölmesi ile sonlanmasına şaşırdım daha farklı bir son bekliyordum.
   Catherine ölmeden önce karnındaki bebeğin doğum sırasında ölmesine üzüldüm. ama Tenente ölen oğlu için gayet hissiz idi, bu da ilginç bir durum.
   herşeye rağmen kitap kötü ya da okumaya değmez diye yorumlayamam. yine de okunması gereken bir kitap bence sonuçta .
kitapta beğendiğim birkaç cümle:

-savaş zaferle kazanılmaz
- ülkeyi elinde tutan aptal bir sınıf var,
onlar hiçbir şeyin farkında değiller ve olamazlar da.
o yüzden bu savaş var işte.



15 Kasım 2013 Cuma

kitap: dan brown -cehennem


 3 günde bitirme azmini gösterdiğim bu kitap diğer dan brown kitapları gibi bir klasik olmuş bile. olayların bir kısmının İstanbul'da geçmesi ise Türk okuyucuların daha çok ilgisini çekiyor.
   
    bu arada kitapta bolca masonizme, illuminatiye, dış ilişkiler konseyine gönderme yapılıyor.
 
    hani bazen kitap okuyormuş değil de film izliyormuş gibi hissedersiniz ya, bu kitapta da o hissi yaşadım. kitabı okurken kafamdan filmini canlandırdım. tahminimce da vinci şifresi, melekler ve şeytanlar gibi bu kitap da filme çekilecektir.
    yalnız kitabı okumak isteyenlerin öncelikle Dante'nin İlahi Komedya'sını okumasını şiddetle tavsiye ederim zira kitap neredeyse onun üzerine kurulu. ben de bu yıl okuduğum için kısmen de olsa bazı yerleri hatırladım. Dante'den etkilenip şiir yazan, resim yapan birçok sanatçı ve düşünür olmuştur.
   okuduğum kitapların bana bir şeyler katması gerektiğine inanırım hep. bu kitap da hem bilgi hem duygu açısından beni tatmin etti doğrusu.
       Mesela  bu ara baya İtalyanca kelime ve cümle öğrendim. hem 'İalyanca aşk başkadır' kitabı hem de bu kitap sayesinde. Bir ara İtalyanca öğrenmeye merak sarmış ve baya zevk almıştım. en azından 5 dk da olsa ilgilenme isteğim arttı bu kitaplar sayesinde.
------------- işte bazı örnekler:
1. Fermanti qui: burada dur
2. Ti prego: lütfen
3.Ciao: merhaba
4. Lei parla Inglese?: İngilizce biliyor musunuz?
5. Per l'amor di Dio: Tanrı aşkına
6. Ferma o sparo: dur yoksa ateş ederim.
7. Bienvenue: welcome
8. Cos'e successo? ne oldu?
9. Scusi? afedersiniz?
10. Ma certo: tabiki
11. E chiusio? kapalı
12. Non si puo entrare: girilemez
13. Insomma!/Finalmente : sonunda!
14.Non posso: yapamam
15.Buongiorno!:iyi günler!
16. Dio mi salvi! Tanrı beni korusun!
17. Perche?: niye?
18. Grazie: Teşekkürler!

    ------------kitapta sevdiğim bazı cümleler ve bilgiler:
     * Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.

      * delilik, deliliği körükler.

       * Floransa, İtalyan Rönesansının doğduğu yerdi.

       * Yedi ölümcül günah: kibir, hırs, şehvet, kıskançlık, açgözlülük, öfke, tembellik.

        * İnsanoğlu çaresiz kaldığında.... hayvanlaşıyor.

        * Hristiyanlar yüzleri, Müslümanlar kelimeleri sever.
 
        * Giorgio Vasar: ilk sanat tarihçisi
- Kıyamet denklemi: İnsan nüfusu artmaya devam ettikçe sonunda kendi sonunu kendi getirecektir.
- Kitapta adı geçen bir film: küçük bir romantizm filmi:

Göksel Gülensoy Ayasofya'nın Derinliklerinde belgeseli:

kitapta adı geçen Franz Liszt: Dante Senfonisini indirdim ama buraya yükleyemedim, dinlemenizi tavsiye ederim.
Yerebatan'daki Medusa heykeli:


kitapta beğendiğim bazı bölümler: 


































12 Kasım 2013 Salı

kitap: İtalyanca aşk başkadır

     5-6 gündür yoğun tempodan ancak bitirebildim bu kitabı. kış okuma şenliği kapsamında evden ikinci el kitap götürüp kitapcıdan takas olarak bunu almıştım ve senelerdir adı ilgimi çekerdi.
     kitabı okurken film izliyormuşum havasında hissettim kendimi, yer yer gereksiz uzatmalar yapılmış, kitap biraz daha kısa olabilirmiş tabii ama yine de çok akıcı buldum kitabı.
    eleştirdiğim bir başka yön de türkçeye çevrilirken İtalyanca yazılan kelimelerin dipnot olarak çevirmen tarafından yazılmaması oldu.
      Signora ve Aidan arasındaki duyguların kitabın daha en başında hissettirilmesi bence heyecanı azaltmış.
      kendim de dil öğretmeni olduğum için ayrıca bir dil öğrenmenin insan hayatında ne gibi değişiklikler yaratabileceğinin ve insanları nasıl birleştirebileceğinin bir örneğini gördüm bu kitapta.
    ve kitabı okurken zaten önceden hafiften başlayıp bırakmış olduğum İtalyanca öğrenme sevdası alevlenmiş oldu. fırsatım oldukça en azından bir iki kelime de olsa ilerletme sözü verdim kendime. hatta kitapta önceden öğrendiğim kelimeleri görüp hatırlayınca sevindim. zaten dil öğrenmenin en güzel yanlarından biri de bu. bir filmde, şarkıda, kitapta öğrendiğimi pekiştirebilmek beni mutlu ediyor.
   Signora ve Aidan arasındaki ilişkiden başka Connie'nin hayatı ve Laddy'nin yaşamı kitapta en ilgi çekici yönlerdendi bana göre.
    yapılan kursun sonunda İtalya'ya gidip hayallerini gerçekleştirmeleri çok hoşuma gitti, 'keşke ben de en azından dil sınıflarımı alıp İngiltere'ye götürebilsem' dedim okurken.
    yarın yeni bir gün ve yeni bir kitapla buluşmak için şimdilik hoşçakalın :)

aman diş caaanım diş

ya daha çok erken değil mi demeye kalmadan baktım bizim kız diş sancılar çekmeye başlamış. her gün az biraz mızmızlıkla uykuya dalan düzgün karnını doyuran bebek emmez, uyumaz oldu birkaç gündür. baştan anlamadım. ateşi mi var, yediğim bişey mi ona dokundu, hasta mı derken baktım ki ağzından sular akıyor elini sürekli ağzına götürüp cork cork emiyor. aha dedim çok erken! ee diş bu sana öyle bir günde çıkacak şey değil ki damaklar hazırlanıyor demek ki yavaş yavaş. parmaığımı yakalayınca yiyecekmiş gibi ağzına atmaya başladı, tabi benim pimpirikli kocam durur mu karışmadan: 'ellerini ne kadar yıkasan da mikrop kalır, tırnaklarının arası falan mikropludur, verme elini, o da parmağını emmesin',  oy anam babam yandık biz daha bunlar iyi günlerimiz, bir de çıkmaya iyice yaklaştığı zamanlar ne halt edeceğiz bakalım.  :S
hanımefendi iyice duygusala bağladı bu dişler yüzünden. oyun halısına bırakıyorum ağlıyor, uyutmaya beşiğe koyuyorum ağlıyor bakalım ne edeceğiz?
diş kaşıntısı için eczanelerde jeller satılıyor ama çevremdeki taze anneler çok mecbur kalmazsam kullanmamamı tavsiye ediyor umarım gerek kalmaz.
internetten araştırdığım kadarıyla elimizle hafif masaj yapmamız sakıncalı değil tam aksine yatıştırıcı tabi ellerimizi yıkamak kaydıyla :D
sık sık olmamak şartıyla soğutulmuş dişlik verebileceğimiz yazılı, bunu yapacaksam ayline yumuşak bir dişlik almam gerek.
temiz bir bezi ısırmasına da izin verebilirsiniz.
bu arada internette araştırma yaptım biraz şunlar yazıyor:
'İlk dişler, altıncı aydan itibaren çıkmaya başlar
Her ne kadar ilk diş genelde 6. aydan, hatta bazen bir yaştan sonra çıksa da, 2. aydan itibaren görülmesi de mümkündür. Ender olarak bazen bebekler bir veya daha fazla diş ile doğabilirler. Çok sallanıyorlarsa bunların çekilmesi gerekebilir çünkü onları yutma olasılığı vardır veya emzirme esnasında sorun teşkil edebilirler. Genelde ilk çıkan diş ön taraftandır. Diş, diş etine yaklaştıkça o bölgede kızarıklık, şişlik, hassasiyet görülebilir. Hatta bazen dişin çıkacağı bölgede ufak sıvı ile dolu bir oluşum da gelişebilir. Bu kistik yapılar genelde zararsızdır ve özel bir girişime gerek yoktur. 20 adet süt dişlerinin tamamının çıkması genelde üç yaşına doğru olur. Kalıcı dişler altı yaş civarında çıkar. Bazı dişler çıkarken diğerlerine kıyasla daha ağrılı olabilir. İlk çıkan diş bazen en kötüsü olabilir. Bazen daha büyük azı dişleri de sorun çıkartabilir. Bir anda birden fazla dişin çıkması da mümkündür.' (http://www.babystar.com.tr)
 3 yaşa kadar sürecek bir zaman dilimi.. oyy gözüm korktu vallaa!

10 Kasım 2013 Pazar

Mustafa Kemal'i anlamak bu değil!!!!


 Her 10 Kasım'da aklıma bu şiir gelir. her 10 Kasım' da derim Mustafa Kemal'i anlamak bu değil diye.....
fazla söze gerek yok buyurun efendim....
Atatürk'ten Son Mektup / (Halim Yağcıoğlu)
ATATÜRK'TEN SON MEKTUP
Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin,
Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan;
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı,
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı,
Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz,
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.
Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil,
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç
ilerlememiş;
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek
dururken,
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız
gülen,
Mustafa Kemal'i anlamak işitmek değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla,
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla,
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister,
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter,
yeter,
Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Halim Yağcıoğlu

8 Kasım 2013 Cuma

YAŞASIN UYKU EĞİTİMİ !

     evet yaşasın uyku eğitmi! :D
     bir ara her ne kadar bu konuyla kafayı bozacak kadar kafaya taksam da sonunda başardım hem de korktuklarım başıma gelmeden :)
tabi öyle 'pat' diye oldu diyemem. o kadar basit değil :)
öncelikle burdan Tracy Hogg ablama teşekkürü borç bilirim. 'Bebek bakım sorunlarına mucizevi çözümler' kitabı en büyük yardımcım oldu bu konuda.  bu kitapla paralel doğrultuda olan 'Bebek yapım bakım onarım' bloğuna da teşekkürü borç bilirim :) sık sık ordaki yazıları ve yorumları okudum. bu iş nasıl yapılmalı onu öğrenmeye çalıştım. ara ara ben de sorular sordum. kitapta okuyup kafama takılanları sordum genelde.
          ve tabi en önemlisi Aylini gözlemledim sürekli. uykusu ne zaman geliyor. uyurken ne istiyor. yani emzik istiyor mu, bişeye sarılmak istiyor mu? nerde uyumak istiyor, oda sıcaklığı ne kadar olmalı bunlara cevap bulmaya çalıştım.
her bebeğin huyu farklı, Aylin uyurken emzik istedi. bir ara emziği düşürdükçe uyanıp ağladı, bazen  iyice dalana kadar 10 dk da bir gidip emziği ağzına verdiğim dönemler oldu.
ilk zamanlar gündüzleri salonda anakucağında gece beşikte yatırıyordum. daha sonra bu blog ve kitap sayesinde gece-gündüz aynı yerde yatırmanın gerekli olduğunu öğrendim. öyle de yaptım.
             bir kere en önemli şeyin rutin olduğunu öğrendim bu kitaptan. bebek yavaş yavaş büyümeye başlarken artık emzirme işinin uyumadan önce değil, uyanınca yapılması gerektiğini öğrendim.
             ilk önce çok zorluk çektim bu konuda. Aylin uyurken de emzirilmeye alışmıştı artık bunu yapmamaya başladım. öncelikle kitaptan kaç aylık bebeğin genelde kaç saatte bir emzirilmesi gerektiğine baktım. 4-4lük programda yani 4 aylıkken 4 saatte bir yazıyordu mesela. tabi dakikası dakikasına uymasına gerek yok bunun. zor da olsa Aylin de alıştı bu rutine.
         önceden banyoyu bazen sabah saatlerinde bazen gece yatmadan yaptırıyordum. uyku vaktinin geldiğini anlaması için ve sabah yaptırıp dışarı çıkınca üşütme ihtimali olduğu için banyo saatini uyutmadan önceye aldım. genelde akşam 5-6 gibi yıkıyorum artık. banyodan sonra karnını iyice doyurmaya çalışıyorum ki iki de bir uyanıp uykusu bölünmesin.
uyku eğitimi 4. ayda başladığı için Aylinin 4 aylık olması için sabırsızlanıyordum. 4 aydan önce şşş-pat yöntemini kullanabileceğimiz yazıyordu kitapta. ben de öyle yapmaya başladım. tabi Aylin sallanmaya alışık olduğu için ilk zamanlar çok ağladı. sabrım tükenecek gibi oldu çoğu zaman ama sabrettim.
Aylin önce şşş-pat yöntemine alıştı. sonra Aylin'e bir uyku arkadaşı aldım. şirinler maskotu. adını 'Cafer' koydum :) önce uyuduktan sonra beşiğin köşesine koydum ki uyanınca onu görsün çok yakın olmasın.
               Aylin 4. aya girince asıl uyku eğitimi vakti gelmişti ama ben korkuyordum nasıl yapacam diye. önce yavaş yavaş sırtına pat pat yapmayı bıraktım. sonra sadece gözlerini elimle kapamaya başladım.
veee bugün çamaşır asana dek beşikte beklesin diye ağzına emziği verdim ve Cafer'i yanına koydum. başladım çamaşır asmaya aynı odanın camından. o kendi kendine ııı-ıııı diye ses çıkarırken baktım gözleri kapamış uyuyor :D sevinçten uçacaktım nerdeyse :D
         
 sonraki gündüz uykularında da aynı şeyi yaptım, emzik ağıza, Cafer yanına ve hep yanında bekledim, o emziği düşürdükçe ağzına verdim ve çok şükür hepsinde de kendi kendine uyumayı başardı meleğim maşallah :D
başarılarının devamını diliyorum küçük Aylin :D
allah seni nazarlardan saklasın bebeğim :)



6 Kasım 2013 Çarşamba

kitap: gizemli coğrafyalar-orhan kural


orhan kural hem bir çevreci hem bir gezgin hem de bir bilim adamı. 'modern Evliya Çelebi' olarak biliniyor. 207 ülke gezmiş. önceden de bir iki kitabını okumuştum.
gezdiği farklı yerlerle ilgili bilgilendirici yazılardan oluşan bu kitap benim gibi gezme meraklısı olup şu ara gezemeyen biri için çok ilgi çekici.
MADAGASKAR: orhan bey burayla ilgili çok enteresan bilgiler paylaşmış. fady adı verilen tabular bu ülkede çok yaygın. evdeki iki kapıdan sadece biri kullanılıyor, diğeri ölülerin evden çıkarılması için kullanılıyor.  ölü gömücülerinin çıplak olması gerekiyor. sünnetler cuma ile başlayan yıllarda oluyor ve 7 gün sürüyor. mezarlara çıplak ayakla giriliyor. mezar taşları tahtadan ve prestij göstergesi.
dünyanın 4. büyük adası olan bu yer flora fauna açısından oldukça zengin. madagaskar menekşesi kan kanseri tedavisinde kullanılıyor. lemur ve bukalemunlar buraya özgü. baobab ve agavlar da buraya has.

                                                                       baobab
SLOVENYA: sularla kaplı bu ülkeyi fotoğraflarla anlatacağım:
                                                              bohinj gölü
                                                              postojna mağarası
predjama kalesi: bizim sümelaya benziyor dimi? :)
  MALTA: 
                                              gozo adası
blue gratto-mavi mağaralar
KOSTA RİKA: işsizliko oranı %5, okuma yazma %95, topraklarının %21i milli park. 
guanacaste-yeşil cennet
KOMOR ADALARI:oldukça fakir olan bu müslüman ülkede dinimizce 'mundar' kabul edildiği gerekçesiyle bütün köpekler öldürülmüş! 
PORTEKİZ: ispanya gibi burda da boğa güreşleri oluyor. bizim arabeske benzer fado adlı müzik türleri var. başkent lizbon bizim istanbula pek benziyor. 

evora dünya mirası listesine alınmış bir kent. 
orhan kural'ın portekiz yazısını okuduktan sonra bir gün ben de buraları göreceğim dedim kendi kendime, inşallah :)